“Restoranda yemek yiyorduk. Ortam çok güzeldi fakat benim içim hiç rahat değildi. Çevremdeki kalabalığa, eğlenen insanlara baktıkça kalbimin hızlı çarptığını fark ettim önce, nefesim sıkıştı, başım dönmeye başladı, çok kötü şeyler olacaktı, hissediyordum…
Bedenimin ve zihnimin kontrolünü kaybedeceğim, kalp krizi mi bu?
Anlayamıyor, anlamadıkça daha da panikliyordum, acilen hastaneye gitmeliyim diye düşündüm…” Bunun gibi söylemlere klinik süreçlerimde çok sık karşılaşıyorum. Özellikle de son yıllarda içerisinden geçtiğimiz zorlu zamanlar; pandemi , doğal afetler, ekonomik zorluklar, savaş, krizler sebebiyle büyük artışlar gözlemliyorum.
Panik Bozukluğu, toplumun %2-3’ünde ve kadınlarda daha sık görülen ciddi ve can sıkıcı bir rahatsızlık. Tekrarlayan panik ataklarla birlikte fiziksel ve psikolojik stresin yoğun olarak yaşanması durumu. Genellikle onlu yaşların sonu veya yetişkinliğin başlarında ortaya çıkmakla birlikte nadir de olsa çocuklarda da görülebiliyor. Nedenleri tam olarak belirlenememiş olsa da çocukluktan itibaren maruz kalınan olumsuz veya aşırı korumacı aile ortamları, başa çıkılamayan yaşamsal sorunlar, sarsıcı hayat olayları veya mezuniyet, evlilik, ilk çocuğun doğması gibi stres barındıran büyük değişimlerle ilgili olduğu ve bunlarla tetiklendiği görülmekte. Aynı zamanda, genetik bir yatkınlık olduğuna dair kanıtlar da var. Bazı araştırmacılar “stres yaratan etkenin” bir termostata benzediğini ileri sürüyor. Yani stres, direncinizi düşürdükçe, derinlerdeki fiziksel yatkınlık yüzeye çıkıp bir atağı tetikleyebiliyor.
Panik Ataklar
Panik atak, önceden bir uyarı vermeden ve herhangi bir nedeni olmadan ortaya çıkan ani bir korku patlamasıdır, panik bozukluğa sahip kişilerin zaman zaman yaşadığı, bedensel belirtilerle birlikte ortaya çıkan bir durumdur. Panik ataklar panik bozukluğun kriterleri arasındadır fakat tek başına belirleyici değildir. Çoğu kişinin şikâyetçi olduğu “stresli olmak” tan çok daha yoğundur. Panik atak yaşayan kişilerde görülen en yaygın belirtiler; çarpıntı, nefes almakta zorlanmak ve göğüs ağrısı, yoğun bir korku bir korku, baş dönmesi, mide bulantısı veya sersemlik, titreme, terleme, sarsılma, ateş basması veya ani üşüme, ayak veya el parmaklarında uyuşma ve delirme veya ölme korkusudur.
Yukarıdaki belirtileri, tehlikeli bir durumda kalındığında karşılaşılan sinir sistemimizin “kaç veya savaş” tepkisine benzetebiliriz. Ancak bir “panik atak” sırasında bu belirtiler aniden ortaya çıkar. Hatta bazen zararsız gibi görünen durumlarda, mesela uyku sırasında bile görülebilirler. Bedenimiz sanki gerçekten bir tehdit varmış gibi tepki verir. Her ne kadar yaşayan kişiye asla bitmeyecek ya da korkunç şeylere sebep olacak gibi görünse de korkmayın bedenimiz, ” kaç veya savaş” tepkisini birkaç dakikadan fazla sürdüremez.; birçok panik atak yaklaşık 10 dakikada en yüksek seviyesine çıkıp, en fazla 20-30 dakika sürmektedir. Çoğu zaman panik bozukluğa depresyon, obsesif kompulsif bozukluk, sosyal kaygı veya izolasyon, ilişki zorlukları, madde bağımlılığı, fobiler ve tıbbi sorunların da eşlik ettiğini görürüz. Yaşadığınız zorluğun tıbbi bir sebebi olmadığından emin olmak için önce bir doktorla görüşmekte fayda görüyorum çünkü bazen hormonal dengesizlikler bile yüksek endişe semptomlarına sebep olabiliyor. Aslında, panik bozukluğa sahip kişilerin geliştirdiği fobiler ve korku, gerçek nesnelere veya olaylara karşı duyulan korkudan değil, başka bir atak geçirmekten duyulan korkudan dolayı olur. Bu gibi durumlarda, insanlar belirli nesneler, kişiler veya olaylardan, diğer bir atağı tetikleyecekleri korkusuyla uzak durmaya çalışırlar. Ve kaçındıkça da aslında korkunun, panik bozukluğun seviyesini arttırırlar. Panik atak danışanlarımızın çoğu kendini onlar için tehdit yaratabilecek durumlardan soyutladıkça yaşam kalitesi ciddi anlamda düşüyor, gittikçe büyüyen bir çığ gibi.
Panik Ataklarla nasıl baş edebilirsiniz?
- Öncelikle bilin ki panik ataktan ölmüş veya delirmiş hiç kimse yok. Bu belirtileri artık taşma noktasına gelmiş sinir sisteminizin size sinyali olarak görün. Tüm panik atak bedensel tepkilerinin fizyolojik bir açıklaması var, uyuşma ve ortamdan kopma hissinin bile…
- Kendiniz veya size destek olabilecek ruh sağlığı uzmanları ile geçmişten gelen hangi birikimlerin bunu yaşamanıza sebep olduğunu bulup, bunların üzerinde çalışıp, anlayıp, güncel yaşamınızda bazı değişiklikler yaparak üstesinden gelebilirsiniz. EMDR Terapisi, Bilişsel Davranışçı Terapi gibi ekoller kaygı bozukluklarında çok işe yaramakta. İlk yaşadığınız panik atağı düşünüp o dönem sizi nelerin zorladığını, nasıl duygusal zorluklar yaşadığınızı, o anda tehdit algısına dair neler düşündüğünüzü fark ederek bir ipucu yakalayabilirsiniz.
- Elinizden geldiğince kaçındığınız durumlarla yüzleşmeye ve o anlarda kendinizi sakinleştirerek veya yaptığınız şeyi yapmaya devam ederek durumla baş edebildiğinizi görme şansı verin kendinize. Bunu sizi en az zorlayan durumla yapmaya başlayın, kademeli olarak daha zor durumlara geçebilirsiniz.
- İnsanlarla duygularınızı paylaşın, onların desteğini alın mutlaka. Unutmayın bu çok normal bir durum, herkes yaşayabilir. Aldığınız destek sinir sisteminize iyi gelecek. Böyle durumlarda size her şeyin geçeceğini ve sizin yanınızda olduklarını söylemeleri bile iyi hissettirecektir.
- Paniğinizin arttığını hissettiğinizde önce çıplak ayaklarınızla yere sağlamca basın ve dikkatinizi buna verin. Topraklanma dediğimiz bu hareket bedeninizi yeniden dengesine getirecek. Bunu gerçekten toprağa basarak yaparsanız etkisi çok daha fazla olur.
- Panik atak geçirmeye başladığınızda sıkışan nefesinizi kontrol ettiğinizde sinir sisteminiz bunu kasıtlı yaptığınızı ve istediğiniz zaman durabileceğinizi hissediyor. Ayaklarınızı yere sağlamca bastıktan sonra, derin bir nefes alın, yarısında durun ve verin. Tekrar alın, tam nefes almadan yarısında durun ve verin. Bunu en az 5-10 kere nefesiniz normale dönene kadar yapın. Kasıtlı olarak tam nefes alışınızı durdurmak panik duygusunu azaltacaktır.
- Böyle zamanlarda içinizden gelmiyor olsa da size normalde iyi gelen şeylerin bir listesini yapın; arkadaşlarla daha çok zaman geçirmek, doğada daha çok zaman geçirmek (çok önemli), çalışma saatlerini azaltmak (unutmayın hiçbir şey sağlığınızdan önemli değil), daha fazla egzersiz yapmak gibi (beyninizde artan seratonin çok iyi gelecek) … Ve bunları yavaş yavaş yeniden hayatınıza sokmaya çalışın. Danışanlarıma bunu size verdiğim ve her gün almanız gereken ilaç listesi gibi düşünün derim.
- Kan şekeri seviyelerinizi sabit tutmak, sağlıklı beslenmek, fazla kafein, sigara ve alkolden uzak durmak da sinir sisteminizi rahatlatacak ve kesinlikle ataklarla daha iyi baş etmenizi sağlayacaktır.
İç dengenizi yeniden bulup, bedenen ve zihnen dinginliğine ulaştığınız, keyifli bir yaşam dileği ile…
Şirin ATÇEKEN
Uzman Psikolog- Çift ve Aile Terapisti
Salt Psikoloji Enstitisü Kurucu Ortağı
https://www.antalyabidunya.com/KoseYazisiDetay.aspx?rqKoseYazisiId=46