Kavgalar ilişkilerin tuzu biberi deriz.. Yani tartışma olmayan ilişki olmaz. Bir ilişkide hiç tartışma yoksa bu da iyiye işaret değildir; çünkü, çok büyük ihtimalle sorunlar konuşulmuyordur, hasır altı ediliyordur.
Doğru, kavganın değil ama tartışmanın iyi bir şey olduğunu da savunuyorum. Bambaşka insanlar olarak tabi ki farklı alışkanlıklarımız, doğrularımız, kişiliğimiz ve ihtiyaçlarımız var. İki insanın aynı anda aynı şeyi düşünmesi, aynı şeyi istemesi pek mümkün değil. İşte bu gerçeklikten yola çıkacak olursak, tartışmalar birbirimizi daha iyi tanımayı, bakış açılarımızı anlamayı, ortak çözümler bulmayı ve ilişkinin gelişmesini sağlar. Bununla birlikte çok sık tartışmak, tartışmaların çok uzun sürmesi, tartışma içinde seslerin çok yükselmesi, kırıcı ifadelerin telaffuz edilmesi ise oldukça yıpratıcıdır. İlişkilerinde bu
sorunları yaşayanların hayattan aldıkları genel doyum azalır ve gergin bir ruh haline bürünmeleri ihtimali de oldukça yüksektir.
Uzun süren saygın ve güvenilir laboratuvar araştırmalarıyla çiftleri araştıran Gottman Enstitüsü mutlu çiftlerin de tartışma yaşadıkları ve tartıştıkları konuların %69’unun çözülemez konular olduğu sonucuna ulaşmış. Yani partnerinizin dağınıklığı sürekli bir sorun oluşturuyor ve tartışmalara yol açıyorsa bilin ki bu durum her zaman yaşantının bir parçası olacak. Çözülemez problemlere sahip mutlu çiftler ne yapıyorlar da tartışmalara ve problemlerin çözülmemesine rağmen hala mutlular sorusu burada önem kazanıyor. Tartışma zaten olması gereken bir unsursa o zaman iş tartışmanın adabını konuşmaya kalıyor, çünkü biliyoruz ki tartışmanın sıklığı değil, tartışmanın nasıl gerçekleştiğidir belirleyici olan.
- Öfkeyi fark edip, önce sakinleşmeyi bekliyorlar: Tam da kızgınlığımızın doruklarında olduğumuzda kendimizi, söylediklerimizi kontrol etmemiz zorlaşır. O an muhtemelen sadece kırmak, hınç almak isteyeceğimiz bir an. 5-10 dakika ortamdan uzaklaşmak, derin nefes almak işe yarar.
- Tartışmaya yumuşak başlıyorlar: Yumuşak başlamak bir anlamda nezaketi korumak aslında. Bir şey hoşuma gitmese de rahatsız olsam da bu bana eşime bağırma, eşimi tersleme ve aşağılama hakkı vermez. Çoğu zaman “sen” diliyle iletilen eleştirel ifadeler niyetimiz o olmasa bile suçlayıcı etki yaratır. “O kadar söyledim, dikkat etmedin, umursamazsın!” demek yerine, “Söylediklerimi dikkate almadığında üzülüyorum” diyebiliriz. Bu söylemle hem “umursamazsın” demenin yarattığı genellemeden kaçınıyoruz, hem de sadece o anki olaya odaklanarak yargılamadan meseleyi kısa ve net tanımlamış oluyoruz. Devamında şikayeti olan eş ihtiyacından bahsettiğinde tartışmaların tırmanmadan uzlaşmayla son bulduğunu görüyoruz. “Bu gibi konularda beni dinlemene ihtiyacım var” gibi.
- Onaracak girişimlerde bulunuyorlar: İnanın tartışmada kim haklı, kim haksız hiç önemli değil, çünkü biliyoruz ki tartışmada haklı olmak ilişkiye hiçbir şey kazandırmıyor.“Eşinizin üzüntüsünü, sıkıntısını rahatsızlığını fark ettiğinizde bu olumsuz duyguları iyileştirmek için yapılan her olumlu girişim onarmadır. Eşinizi hangi konuda anladığınızı vurgulamak, üstünüze düşen sorumluluğu kabul etmek, o an tartışmayıeşinize değer verdiğinizi göstererek durdurmak, ortamı yumuşatacak küçük bir espri yapmak, kısacası eşin kendisine, ihtiyaçlarına ve duygularına değer verdiğinizi gösteren ve sorunu aşabilme motivasyonu aşılayan herhangi bir şey yapmak onarmadır.
Eşinin telefon konuşmalarını çok uzatmasına sinirlenen birini düşünelim, telefonda konuşan eş “ya ne var, konuştum bitti işte” derse belki tartışma büyür, belki de büyümez ama büyümediği durumda bile başka bir tartışmada fitili yanacak bir önemsenmeme deneyimi ilişir hafızaya. “Rahatsız olduğunu fark etmedim, daha az mı konuşmam seni rahatlatır yoksa başka odada mı konuşayım” gibi bir cevap ise, duyduğun rahatsızlığı önemsiyorum ve sorumluluk alıyorum demektir. Bir şikayet önemsediğini göstermeye yarayan bir fırsata dönüşmüş olur.
- Gerçekten içten bir dikkatle dinliyorlar: Şikayet dinlemek sıkıcıdır, özellikle uzun uzun anlatılıyorsa. Benim izlenimim kişi anlaşıldığını hissetmediğinde daha çok anlatma ihtiyacı duyuyor. Pes edip anlatmayı bıraktığında ise artık ilişkide duvarlar örülmüş, mesafeler konmuş oluyor. Şikayetler uzun uzun anlatılmasın, kavgalar uzamasın istiyorsak, şikayeti olan eşi içtenlikle dinlediğimizi belli etmeliyiz. Bu göz kontağı kurmakla, ilgili beden duruşuyla, merak eden bir yüz ifadesiyle dinlemekle ve arada bir merak eden sorular sormakla mümkün. (ne oldu, neye üzüldün, nerede zorlandın vb..) O zaman fark ediyoruz ki, o şikayetin altında aslında derinlerde yatan bir ihtiyaç var. “Yine mi eline telefonu aldın” diye kızan bir eş aslında eşinin kendisine daha çok değer verdiğini görmek istiyor olabilir. Bunu ne kadar çabuk fark edersek o kadar çabuk sakinleşiyor ortam.
- Herkesin ihtiyacını gözeten bir çözüm buluyorlar: Tartışmalar uzadığında ilişkide sorun yaşayan çiftlerin kazanma hırsıyla tartışmayı sürdürdüğünü görürüz, çıkmaza girildiği zaman da bazen son kozlar kullanılır, “sen zaten ne zaman beni düşündün ki” gibi serzenişler veya “ne halin varsa gör” gibi agresif çıkışlar ortaya çıkar.Sadece beni değil, ikimizi birden memnun edecek çözüm ne olabilir diye düşünmek, diğer eşin işbirliğini de kolaylaştırır. Mesela eşinin salonu dağıtmasından şikayetçi birinin en ideal stratejisi eşine salon düzeni ile ilgili ihtiyacını anlatması ve yardım istemesi; beraberinde eşinin salonda geçirmek istediği vakitle ilgili ihtiyacına da saygı göstermesi olacaktır. Birlikte toplamak, dağınıklığı salondaki masayla sınırlı tutmak, ya da zaman zaman başka odada çalışmayı denemek gibi herkesi bir kısım da olsa memnun eden bir çözüme ulaşılabilir. Tartışmanın sonunda uzlaşmak aslında bir pazarlık becerisidir. İki taraf da kendi talebinden küçük fedakarlıklar yapar. Uzlaşırken sadece kendisinin değil eşinin de fedakarlık yaptığını görmek rahatlatıcıdır.
Son söz: Kimse kendisiyle ilgili olumsuz eleştirileri uzun uzun dinlemekten hoşlanmaz. Şikayetimizi mümkün olduğunca kısa ve öz anlatmayı, eski yüklerden kurtulup sadece o an yaşanan olaya odaklanmayı öneriyorum. “Zaten bana böyle şeyleri hiç haber vermiyorsun” demek yerine, “bu gelişmeyi şimdi duyduğuma içerledim, bu kadar önemli konuyu senden daha önce duymak isterim” demek bizi daha kolay istediğimiz sonuca götürür.
En çok kırdıklarımız en değer verdiklerimiz oluyor bazen. Sorunsa tartışmak değil hiçbir zaman. Tartışırken kullandığımız üslup, takındığımız tavır. Tartışmada üsluba ve tavra dikkat etmeyi ise en değerlilerimiz hak ediyor olsa gerek.
Özge Berçin
Psikolog – Profesyonel Koç ve Eğitmen