Dokunma açlığı, insanların dokunma veya fiziksel temas özlemini ifade eder ve bir kişi uzun bir süre boyunca çok az veya hiç fiziksel temas yaşamadığında ortaya çıkar. Salgın nedeniyle izolasyon uygulamalarının aylarca sürmesi, uzun sürede duygusal özgürlük ve kişilerarası ilişkilere gerçek bir tehdit oluşturabilir.
Küresel olarak bir süredir mücadele ettiğimiz COVID-19 salgını, enfeksiyon geçirmiş ya da geçirmemiş olmamıza rağmen, en temel duyularımızı kullanma becerilerimizi etkilemiş olabilir. Bu süreçte virüse yakalanan kişiler koku ve tat alma duyularını kaybederken, dokunma duyusu da çoğunlukla hepimiz için en fazla kayba uğrayan hissimiz olmuştur. Oysa olumlu insan dokunuşu, kişilerarası iletişimin ayrılmaz bir parçası olarak görülebilir (Yılmaz, 2021). İster sevdiklerimizle sıcak bir kucaklaşma, ister omzumuzda güven verici bir el olsun, fiziksel temas kişilerarası iletişimimizin önemli bir kısmını oluşturmaktadır.
COVID-19’un topluma yayılımının önlenebilmesi için “sosyal mesafe” kuralının uygulamaya konulması, kültürel olarak kişiler arası etkileşim lerimizin temelini oluşturan sevdiklerimize sarılmalar, tokalaşmalar, dostça dokunuşlar vs. gibi fiziksel temasları neredeyse ortadan kaldırdı. Kişilerarası ilişkilerde fiziksel temas sınırlandırıldığında veya ortadan kalktığında, yani insandan insana olan bu bağ koparıldığında “dokunma açlığı” veya “dokunma yoksunluğu” denilen yeni bir durum ortaya çıktı Yılmaz, E. (2021).
Dokunma açlığı, insanların dokunma veya fiziksel temas özlemini ifade eder ve bir kişi uzun bir süre boyunca çok az veya hiç fiziksel temas yaşamadığında ortaya çıkar. Tıpkı yemek yemeyi istediği halde çeşitli sebeplerle yiyemeyip açlık çeken insanlar gibi, ruhları ve vücutları birine dokunmak isteyen ancak salgınla ilişkili korku nedeniyle bunu yapamayan kişilerde, dokunma açlığı durumu ortaya çıkabilir. Dokunma açlığına eşlik eden yalnızlık ve izolasyon duyguları, olumsuz psikolojik komplikasyonlara neden olabilir. Örneğin, fiziksel temas eksikliği stres, endişe ve depresyon duygularını arttırabilir (Aktaran; Yılmaz, 2021). Vücut, strese tepki olarak kortizol hormonunu salgılar ve vücudun “kaç ya da savaş” tepkisini harekete geçirir. Bu durum, kalp atış hızını, kan basıncını, solunumu ve kas gerginliğini artırabilir ve sindirim sistemini ve bağışıklık sistemini baskılayarak enfeksiyon riskini de artırabilir. Uzun vadede, pozitif fiziksel dokunuş olmadan uzun bir süre geçirmek, travma sonrası stres bozukluğuna yol açabilmektedir.
Salgın nedeniyle izolasyon uygulamalarının aylarca sürmesi, uzun sürede duygusal özgürlük ve kişilerarası ilişkilere gerçek bir tehdit oluşturabilir. Virüsün bulaşmasını azaltmak için başvurulan sosyal mesafe kuralları ve sosyal uzaklaşmanın “yeni normal” inde, kişilerarası iletişimin geleneksel bazı sözsüz jestlerini neredeyse ortadan kaldırmıştır. Bu durumda sosyal mesafenin kişiler arasındaki iletişim üzerinde kalıcı bir etkisi olacağı söylenebilir (Yılmaz, 2021). Yaşanan dokunma yoksunluğu, dokunma açlığı, cilt açlığı veya dokunma depresyonu, kişilerarası ilişkilerde kopuşların yaşanmasına ve yakın ilişkilerdeki bağların kopmasına ya da zedelenmesine neden olabilir.
Sonuç olarak COVID-19 salgınından ötürü getirilen kısıtlamalarla birlikte, kişilerarası ilişkilerde dokunma konusunda psikolojik sağlığımız üzerinde uzun vadeli olumsuz etkilerinin olacağı uzmanlar tarafından dile getirilmektedir.
Kaynak:
Yılmaz, E. (2021). Covid- 19 salgını sürecinde kişilerarası ilişkilerde dokunma yoksunluğu ve duygusal dokunma açlığı. Communication and Technology Congress. 421-437.
Derleyen: Psikolog Bengi Küçük