Mutluluk ve özgürlük neyi kontrol edip neyi kontrol edemeyeceğimizi anlamamıza bağlıdır. Kişi bu gerçekliği, yani yaşamın bizim kontrolümüzde olan ve olmayan ögelerden oluştuğunu kabul ettiğinde ve ikisini birbirinden ayırmayı becerdiğinde hem iç huzura hem de iyi bir yaşama sahip olur.
EPİKTETOS
Gün içinde karşılaştığımız bazı durumlar sonucunda hissetmiş olduğumuz rahatsız edici duygularımız aslında o duyguyu tetikleyen bir düşüncenin ürünüdür. Bizler çoğu zaman düşüncelerimizin farkına varmadan önce duygularımızı fark eder ve kendimizi duygularımız ile ifade ederiz. Çoğu zaman dış dünya ile olan ilişkilerimizdeki iletişim kopuklukları/yanlış anlaşılmalar da aslında ‘’otomatik düşünceler’’ adını verdiğimiz bu ani düşüncelerin ve/veya düşüncelerimizi tam olarak ifade edemeyişimizin bir sonucudur.
Örneğin önemli bir günde sizi aramayan bir arkadaşınıza kırıldınız, üzüldünüz ve belki de öfkelendiniz. Çok büyük bir ihtimalle bu duyguları tetikleyen düşünceniz ‘’bana değer vermiyor, beni önemsemiyor’’ olacaktır. Bu düşünce ve duygular doğrultusunda da davranışınız şekillenecektir. Belki arkadaşınıza küsecek, onunla görüşmeyeceksiniz; belki de onu arayıp ne kadar kırıldığınızı ve öfkelendiğinizi söyleyeceksinizdir. Peki ya o gün arkadaşınız için pek de güzel geçen bir gün değilse? Ya o gün yaşadıkları, sizin önemli gününüzü hatırlamasına engel olduysa? Evet, arkadaşınızın size değer vermiyor olması veya o günü önemsememiş olması bir ihtimal ama en az bu ihtimal kadar kesin olan başka ihtimaller de var olabilir mi?
Diyelim ki arkadaşınızı aradınız, arkadaşınıza söyleyeceğiniz cümle aşağıdaki cümlelerden hangisi olurdu?
- Beni aramadığın için sana çok kırgınım.
- Beni aramadığın için merak ettim, her şey yolunda mı?
1 numaralı cümle düşüncelerimiz hakkında herhangi bir fikir vermemekle birlikte (beni aramadığın için bana değer vermediğini düşündüm ve bu beni çok kırdı), sebebini bilmediğimiz bir davranışla ilgili yargılama içerirken; 2 numaralı cümle daha empatik bir dil kullanıldığı için arkadaşımızla aramızda daha sağlıklı bir iletişim başlatacaktır.
Danışanların birçoğu dış dünyadan yakındığı, çevresindeki kişilerin davranışlarından veya çevresel başka faktörlerden çok fazla etkilendiği ve zaman içinde günlük rutinine uyum sağlayamadığını fark ettiği için psikoterapiye başvurmaktadır. Çünkü biz, kendi düşüncelerimiz dışında hiç kimseyi, hiçbir olayı kontrol edemeyiz. Ancak olaylara bakış açımızı kontrol edebilir, dolayısıyla da o olayın bize hissettirdiği olumsuz duyguları en aza indirerek kontrolümüz dışında gelişen bu olayların hayatımızı olabildiğince az etkilemesini sağlayabiliriz.
Klinik Psikolog Aslıhan AKBEL