Danışanların birçoğu, psikolojik desteğe olumsuz ruh hallerinden kurtulabilmek amacı ile başvurmaktadır. Ne yazık ki bu düşünce, terapi sürecinin en büyük handikaplarından biridir. Psikoterapi, kişiyi olumsuz ruh hallerinden kurtarmayı değil – ki bu zaten pek mümkün değildir-, kişinin bu ruh hallerini ortaya çıkaran durumlar ile baş edebilme becerilerini kazanmasını amaçlar.
Belki bu durumu şöyle örneklendirebiliriz: Arabanızla belli bir güzergahta giderken bir de baktınız ki etrafı dubalar ile çevrilmiş bir alan, yol kapatılmış. Arabadan inip o alanı çevreleyen dubaları kaldırıp, belki de kazı çalışmaları olan ve sizin için tehlikeli olabilecek olan o yola mı girerdiniz yoksa hedefinize varabileceğiniz alternatif bir rota mı düşünürdünüz? Sanırım seçiminiz daha güvenli ve işlevsel olan ikinci seçenek olurdu.
Duygularımız da tıpkı bu örnekteki dubalar gibidir. Var olma sebepleri, hayatı bize zindan etmekten ziyade bizi hayatta tutmaktır. Onların yoğunluğunu etkileyen ise düşüncelerimizdir. Alternatif düşünceler, bizi yoğun bir şekilde rahatsız eden bir durumu farklı perspektiflerden değerlendirmemizi sağlar. Tıpkı hedefimize giden farklı rotalar gibi.
Psikoterapi, kişiyi olumsuz duygulardan kurtarmadığı gibi daimi bir mutluluk hali de vadetmez. Terapi odasında kişi, hayata ve kendi hayatına dair birçok farkındalık kazanır. Bu farkındalıklar kimi zaman çok heyecan verici olurken kimi zaman da çok sarsıcı olabilir. Danışan bazen o zamana kadar farkında olmadığı bir gerçekle yüzleşmenin zorluğu ile terapiste, bazen geçmişinden bir figüre, bazen hayatındaki en güvendiği kişiye öfkelenir. Tam da bu noktada terapiye devam edebilmek danışan için zorlayıcı olsa da, sürecin ilerleyişi açısından elzemdir.
Sürecin danışan tarafından sonlandırılması sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Elbette böyle bir durumun ortaya çıkmasında terapist ve danışanın terapötik ilişkisinin rolü yadsınamaz. Fakat bazen danışan ilk seanslarda, henüz terapötik ilişki kurulma aşamasındayken de idealize ettiği psikoterapi süreci ile karşılaşmadığı için devam etmeme kararı alabilir ya da ilerleyen seanslarda yukarıda bahsi geçen zorlayıcı farkındalıklar ile yüzleşmesi süreci sonlandırmasına neden olabilir. Danışanın sürecin en başında süreçle ilgili soru işaretlerini, terapi hedeflerini ve terapiye bakışını terapisti ile açıkça paylaşması ilerleyen zamanlarda yaşanması muhtemel hayal kırıklıklarının da en aza indirilmesini sağlayacaktır.
Unutulmamalıdır ki, tünel karanlık olsa da ışığı görebilmek için yola devam etmek gerekir.
Klinik Psikolog Aslıhan Akbel Çelikörs