Öğrenme güçlüğü, kabaca kişilerin bilgiyi alma, işleme ve özellikle tekrar üretip sunmada fazlaca zorlanmalarına işaret eder. Kişiler belirli vakit ve şartlarda bu hususlarda arzulanan performansları sergileyemezler. Öğrenme güçlüğünün geleneksel tanımında bilişsel yetenekler ile akademik öğrenme arasında belirgin fark olması ve bu farkın duygusal, çevresel nedenlerle açıklanamaması ön koşul olarak belirtilmiştir ancak müdahale çalışmalarının hedef kitlesinin tespit edilmesinde öğrenme güçlüğü yaşayanların aynı zamanda düşük IQ veya farklı psikolojik sorunlardan muzdarip olup olmamalarının pek önem arz etmediği, yapılan araştırmalarda ortaya çıkan bulguların ışığında son dönemde kabul edilen bir olgu olmuş ve stratejiler buna göre geliştirilmeye başlanmıştır.
Öğrenme güçlüğü türleri okuma, matematik ve yazma başlıkları altında incelenebilir. Genel olarak karşımıza çıkan belirtiler;
Görsel alanda: Harflerin, sayıların ters/baş aşağı algılanması, yazılması, okurken yerini kaybetme/satır atlama/tekrar/sözcük atlama, kopyalama zorluğu, harf/sayıların doğru şeklinin verilememesi, yavaş/zor yazım, dağınık/pis yazılı ürün;
Duysal alanda: Normal hızda verilen konuşmaları anlayamama, sesleri ayırt edememe, ekstra ses/gürültüleri filtre edememe, sözel bilgiyi saklayamama;
Uzamsal alanda: Yolunu kaybetme, soldan sağa gidişi unutma, sözcükler arası boşluk bırakmama/verilen yere yazıyı sığdıramama, organize olamama;
Kavramsal alanda: Sosyal durumları/vücut dilini okuyamama, benzer objeler arası ilişkileri algılayamama/soyut düşünememe, sözcükleri okuma ama imaja dönüştürememe;
Bellekle ilgili olarak da: Gördüğünü/duyduğunu hatırlayamama, yönergeleri takip edememe olabilir.
Eğitimcilerin ve danışmanların tanılar yerine bu belirtilerin hangilerinin, ne sıklıkta ve ne gibi vakit ve şart kısıtlamalarında gözlemlendiğine odaklanmaları müdahale çalışmalarını daha verimli kılabilecek bir yaklaşım olacaktır. Dikkat eksikliği, düşük engellenme eşiği, acelecilik, zamanı iyi kullanamama, sınıfa katılamama, sosyal ilişki kurmada zorlanma ve öfke krizleri gibi olası ikincil sorunların da stratejiler geliştirilirken mümkün olduğu kadar göz önünde bulundurulması yararlı olur.
Okuma Güçlüğü
Okuma güçlüğünde en iyi yordayıcı yavaş ve hatalı çözümleme (decoding) olarak göze çarpmaktadır. Okuduğunu anlamanın öncülü olan bu beceri, sözcükleri ve heceleri seslerine ayırabilmek anlamına gelmektedir. Bu becerideki noksanlık sözcüklerdeki farklı sesleri ayırt etme sıkıntısı, sözcükte kaç ses olduğunu söyleyememe, sözcükteki seslerin sırasını karıştırma, kafiyeli sözcüklerde ses benzerliğini algılayamama ve özellikle uzun kelimeleri telaffuz edememe olarak kendini gösterebilir. Öğrenme güçlüğü tanısı alanların yüzde 80’inin, genel nüfusun da yüzde 5 ile 10’u arasında bir bölümünün okuma güçlüğü yaşadığı belirtilmektedir. Okuma güçlüğünün tam bir tedavisi yoktur, ancak uygun eğitim desteklerinin verilmesiyle bu sıkıntıyı yaşayan kişiler önemli ilerlemeler kaydedebilirler. Bir metnin önemli yerlerine göz gezdirerek genel bir fikir edinme çalışmaları birçok durumda işe yarayabilir. Kaygı, yaşanan sıkıntının dozunu artıracağından kişiye her okuma etkinliğinin külfetli olma mecburiyetinin bulunmadığı ve bu sorunu hiç yaşamayan biriyle aynı seviyede okumak gibi hedefler koymanın akılcı olmayacağı aktarılırsa bu tehlikenin önü alınıp iyileşme yönünde adım atılabilir. Alfabe yazma sistemleriyle yapılan müdahalelerde kişinin ses ve yazı birimleri (grapheme & phoneme) arasındaki uyumun farkına varıp bunu okuma ve hecelemeyle ilişkilendirmesi sağlanmaya çalışılır. Görsel dile ve imlâya odaklanıldığında daha iyi ve uzun süren sonuçlar alındığı ileri sürülmektedir. Yazım denetleme (spell checker) ve metin okuma (text-to-speech) yazılımları ile iki veya üç boyutlu harf oluşturma materyalleri de çalışmalarda destek amaçlı olarak kullanılmaktadır.
Matematik Öğrenme Güçlüğü
Matematik öğrenme güçlüğü, basit matematiksel olgu ve işlemleri öğrenme ve kavrama konusunda yaşanan zorlukla kendisini gösterir. Matematikle ilgili sıkıntıları zekâ seviyesi düşük çocuklar da yaşar ancak matematik öğrenme güçlüğü, normalden yüksek zekâlı çocuklara kadar birçok seviyede görülebilir. Nüfus içerisinde rastlanma oranının yüzde 3 ile 6 arasında olduğu söylenmektedir. En erken yordayıcısı ‘subitizing’ (bir bakışta ve saymadan bir grupta kaç nesne olduğunu söyleme) becerisindeki geriliktir. Bu beceri normalde küçük çocuklarda 3 nesne civarındadır, büyüdükçe 5, hatta 7 seviyesine yükselebilir. Matematik öğrenme güçlüğünden muzdarip çocuklar daha az sayıda nesneyi ayırt edebilir, doğru ayırt etseler de bu akranlarınınkinden daha uzun zaman alır. Erken yaşlarda bu alanda yapılacak çalışmalara ek olarak daha uzun süre somut materyallerle, sıralanmış ve basitleştirilmiş yönergelerle ilerlemek faydalı olacaktır. Özellikle çokluklar arasındaki ilişkileri ve dört işlemin dayandığı mantık silsilelerini anlamada belirli bir seviyeye gelmemiş çocukları daha fazlası için zorlamak da zararlı olabilecek bir yaklaşım olarak göze çarpmaktadır. Ülkemizde oldukça yaygın olan matematikle ilgili olumsuz tutum, nesiller boyu devam etmiş olup birçok ebeveynin hatta öğretmenin de diline işlemiştir. Sembolik bir dil olan matematiğe bilinçli olmasa da mistik bir hava katılmakta ve bu durum çocuklarda anlayamama beklentisini artırıp kaygının zor baş edilir boyutlara ulaşmasına yol açabilmektedir. Bu sebeple, akademik destek çalışmalarında riayet edilen basitlik ve somutluk kaidelerini çocukların olumlu bir tutum oluşturmasına yardımcı olurken de anımsamak yerinde olacaktır.
Yazma Güçlüğü
Yazma güçlüğü, özellikle el yazısında görülen, metin içindeki tutarsızlık ve uyumsuzluktan da anlaşılabilecek bir yazma sorunudur. Yazma güçlüğü yaşayan çocuklar belirli bir seviyede yazı yazabilirler, ancak genellikle, hepsi olmasa da, başka ince motor becerileri de (ayakkabı bağlamak vb.) az gelişmiştir. Basit dilbilgisi ve heceleme becerilerinden yoksun olup düşüncelerini kâğıda dökmek istediklerinde yanlış sözcükler kullanabilirler. Bu çocuklardaki sıkıntı ilk olarak yazma alıştırmalarına başlandığında ortaya çıkar. Yoğun ve ayrıntılı yönergelere karşın uygun olmayan büyüklük ve aralıkta harfler, hatalı harflerden oluşan veya yanlış seçilmiş sözcükler yazdıklarına şahit olunur. Okuma güçlüğüyle ilgili, motor ve uzamsal olmak üzere 3 tip yazma güçlüğünden bahsedilebilir. Birincisinde imlâ kötü durumdadır, ama unutulmaması gereken bir nokta yazmadaki bu zorlukla okumada da her zaman karşılaşılması gerekmediğidir. İkinci ve üçüncü alt tiplerde sırasıyla ince motor beceriler ve uzamsal algıdaki eksikliklerin yazı kalitesine yansıması görülür, imlâ alanında yoğun bir sıkıntıya rastlanmaz. Bazı çocuklarda yazının kalitesiyle ilgili sıkıntılar dışında elden başlayarak yayılan ağrılar ve kas spazmları da görülür, ancak bunlar pek beyan edilmediğinden ayrıntılı inceleme gerektirebilir. Bu öğrenme güçlüğünde de daha yoğun yaşanılan sıkıntıların tespit ve alt tiplerin ayırt edilmesi müdahale stratejilerinin geliştirilmesi için önem arz etmektedir.
Ali Fırat Arıcan