“Herkes korkutucu olan travmatik bir deneyime karşı sabırlı olamaz. İyileşmek için önemli olan acı veren duyguların tamamen irdelenmesidir.” Ellen McGrath
Travmayı bastırarak unutmak ya da yoğun hatırlamak ayrılmaz biçimde birbiri ile ilişkilidir. Bu iki durumda da travma ruhsal olarak sindirilmeyerek hafızaya aktarılır. Çözümlenmemiş ve yası tutulmamış travmalar ‘’travmatik bellek’’
dediğimiz bedensel belleğe kaydolur. Kişi durumu hatırlatan sesler, kokular, görüntüler, duyumlar gibi tetikleyicilere maruz kaldığı her seferde bedensel pratikler oluşturur ve bu pratikler zamanla kişinin diğer olaylara verdiği tepkileri de şekillendirerek kimliği haline gelir. Travma sonucu gelişen bu kimlik kuşaktan kuşağa aktarılarak sonraki nesilleri dahi etkileyebilir. Bu durum travma döngüsü olarak açıklanır.
Döngüyü kırmak, aktarılan nefret ve suçluluk duygularından arınmak için öncelikle travmanın çözümlenip yasını tutmak gereklidir. Gerçekle yüzleşmek öyle zordur ki mağdurlar çoğu kez hikayelerini yeniden yapılandırılmasında tereddüt ederler. Bu süreçte deforme olan güven, otonomi, karar verme, yeterlilik gibi psikolojik beceriler kişiye destekle yeniden kazandırılmalıdır.
Travmatik yaraları sarma, yaşamı tekrar inşa etme hislerine ulaşmak için travma öyküsünün ötekinin varlığında ötekiyle, tüm gerçekliğiyle anlatılıyor olması gerekir. Bir hikaye ‘anlatma edimi’ sonuna gelindiğinde travmatik deneyim gerçekten geçmişe ait olur. Bu noktada mağdur hayatını şimdi de yeniden inşa etme ve gelecek özlemlerinin peşinden gitmek görevi ile baş başa kalır.
Aynı zamanda travmaya uğramış her kişi ve grup, içinde yaşadığı toplumun onarıcı adaletine ihtiyaç duyar. Onarıcı adalet cezalandırıcı adaletten farklıdır ve mağdurun ihtiyaçlarına odaklanır. Travmayla ilgili tüm gerçeklerin ortaya çıkması ve adaletin yerine getirilmesi, mağdurun bağışlamaya yani arınmaya hazır olmasına doğru yol alır. Bağışlama, karar verilerek elde edilecek bir sonuç değildir. Travmanın değil, mağdurun kendi hayatını kontrol etmeye başladığı bir zamanda gerçekleşebilir. Bağışlamaya hazır olmak yıllarca sürebilir. Öncelikle her iki tarafın da farklı zamanlarda ve yerlerde travmatik yaşantıyı defalarca öykülendirip, birbirlerini anlayacakları bir ilişki yapısı içinde olmaları gerekir. Suçlu ve suça ortak olanlar kendi hikayelerini ve kendilerine düşen sorumlukları alarak utanç, aşağılanma ve suçluluk duygularını paylaşıp yeniden transform eder hale gelmelidirler. Bu süreç sonucunda mağdur kendisine yapılan haksızlığı travmatik bir deneyim olmaktan çıkarabilir. Suçlu ve ortakları için ise bu süreç bir daha asla yapmaması gereken bir derse dönüşür.
Son olarak, travma döngüsü dediğimiz durumun sadece mağdur için değil suç işleyen için de geçerli olduğu ve suç işleyenin de tıpkı mağdur gibi hakikatı kabul etme, süreci tekrar tekrar irdeleme, anlamlandırma, af isteyerek sorumluluk alması gerekir. Bu süreç işlenmezse ‘’zorba olma ve suç işleme’’ hali de nesilden nesile aktarılıp başka mağdurlar yaratmaya devam edebilir. Yani sadece mağduru değil, zalimi de iyileştirmek ve adaleti sağlamak döngüyü diğer nesiller için gerçekten kırmayı sağlayabilir.
Hazırlayan: Psikolojik Danışman Elif Naz Erdoğan
Hazırlayan: Begüm Toprak
Uzm. Psk. Danışman & Psikolog
KAYNAKÇA
- Zara, A. (2018). Kolektif travma döngüsü: Kolektif travmalarda uzlaşma, bağışlama ve onarıcı adaletin iyileştirici rolü. Klinik Psikiyatri, 21. 301-311.
https://www.banutascifresko.com/yararli-bilgiler/travma-ve-iyilesme/