Düşük ya da zorunlu gebelik sonlandırmadan sonra anne ne tür duygular yaşar?
Hamilelik bir kadının hayatındaki en önemli süreçlerden, dönüm noktalarından biridir. ‘Anne’ olmanın ilk adımıdır. Bir insana can vermek, 9 ay karnında taşımak ve anne olmaya hazırlanmak duygusal, fizyolojik, psikolojik ve de manevi olarak çok kutsal bir deneyimdir. Bunun yanında çeşitli sebeplerden dolayı bu süreç düşük veya tıbbi bir operasyon ile sonlandığında genelde anne adayı derin bir ‘kayıp’ deneyimi yaşar.
Kayıp, içerisinde çeşitli karmaşık duyguları barındırır; hayal kırıklığı, üzüntü, çaresizlik, öfke, suçluluk, ümitsizlik gibi. Yaşanan bu kayıp ayrıca kadın için bir kimlik kaybı olduğu kadar, geleceğe dair ümitlerin ve hayallerin de kaybıdır. Bu bağlamda, kişinin yaşadığı düşüğe verdiği anlamlar bu deneyimi kişi için oldukça sarsıcı ve travmatik bir hale getirebilir.
Her ne kadar henüz doğmamış bir bebekten hatta fetüsten bahsediyor da olsak hamileliğin ilk anlarından itibaren beden kendisini bu deneyime hazırlar, bedende bir sürü değişiklik olur, hormonlar salgılanır; anne bebeğine bağlanmaya başlar. Bunun sonlanması travmatik bir deneyimdir. Düşük ve kayıp yaşayan kadın kendisini ‘yas’ hissinin içinde bulur.
Benim düşük yaşayan kadınlarla ilgili en sık gözlemlediğim sorunlar (tabi ki eğer gerekli destek alınmamış ve yas, tutulup tamamlanmamış ise); depresyon, kaygı bozuklukları, panik atak, travma sonrası stres bozukluğu, fiziksel problemler (mesela baş, sırt, boyun ağrıları, mide sorunları, deri döküntüleri gibi), geçmiş kayıpların tetiklenmesi, geleceğe dair umutsuzluk, yeniden çocuk sahibi olma konusunda endişeler, kronik stres ve gerginlik, günlük hayatta tahammülsüzlük, ilişkisel problemler (özellikle karı-koca ilişkisinde bozulma) ve tamamlanmamış yas belirtileridir.
Sonrasında depresif hissetmek normal midir?
Evet, sonrasında depresif hissetmek çok normaldir çünkü ortada çok gerçek bir kayıp ve üzücü bir olay var. Ortaya çıkan, anneyi ve çevresindeki diğer insanları da etkileyen karmaşık bir sürü duygu var. Bu depresif hal bir süre devam edebilir (bunun süresi birkaç günden, birkaç haftaya kadar değişebilir fakat bir ayı geçiyorsa mutlaka bir uzmana başvurmakta fayda vardır) fakat çoğu zaman bir süre sonra yas tutuldukça bu depresif hal de azalır ve kişi yeniden günlük hayatına ve eski ruh haline döner. Bununla beraber, araştırmalar düşük yapmış kadınların gelecekte sağlıklı bebekler doğursalar da doğum sonrası depresyonuna ve çocuklarıyla bağlanma problemleri yaşamaya daha meyilli olduklarını gösteriyor. Bu sebeple düşük yaşandığında üzerini kapatmamak, duyguları yok saymamak ve gerekli duygusal, gerekiyorsa da psikolojik desteği almakta fayda var.
Bu olaydan kimler daha çok etkilenir?
Bu olaydan en çok anne (bebek sahibi olma deneyimini özellikle fiziksel ve duygusal olarak en çok deneyimleyen kişi olduğu ve bebeğe ilk andan itibaren bağlandığı için), sonra baba (bebek sahibi olmayı fiziksel olmasa da duygusal ve psikolojik olarak deneyimlediği için) ve daha sonra da bu kişilerin en yakınındaki herkes farklı seviyelerde olmak üzere etkilenebilir.
Baba da anne ile aynı oranda bu sorunları yaşar mı? Babanın yaşadıkları nelerdir? Babalar bu durumda ne tür travmalar yaşıyor? Bebeğini kaybeden baba sonrasında çocuk istememe gibi bir durum yaşıyor mu?
Tüm bu duygusal, zihinsel ve psikolojik süreçler baba adayları için de geçerlidir. Her ne kadar baba adayları hamileliğin fiziksel değişimlerini bedenlerinde yaşamıyor da olsalar son zamanlarda yapılan araştırmalar babaların da duygusal ve psikolojik olarak eşlerinin hamilelik sürecinden çok etkilendiğini gösteriyor. Hatta düşük sonrasında depresyon ve kaygı bozuklukları yaşayan erkekler de oldukça fazla. Oysa toplumda maalesef babaların bu duyguları çok görmezden geliniyor, bastırılıyor ve sanki bu sadece kadınları ilgilendiren bir süreçmiş gibi görülüyor. Çoğu zaman yasını yaşayamayan ve duyguları göz ardı edilen erkek bunu fiziksel problemler ve öfke olarak dışa vuruyor. Eğer baba adayı da bu olay sonrasında yaşadığı bu sıkıntılar için destek almazsa (çevreden veya uzmanlardan) çocuk isteme konusunda kaçınmalar yaşayabilir veya kaygılarını bir sonraki çocuk deneyimine yansıtıp çok endişeli ve zor zamanlar geçirebilir.
Örneğin Down Sendromu nedeniyle hamilelik sonlandırılmışsa daha sonraki gebelikte anne ne tür sorunlar ve kaygılar yaşıyor?
Down Sendromu sebebiyle hamileliğin sonlandırılmış olması genelde yine beraberinde bir sürü karmaşık duyguyu getiren bir olaydır. Anne-baba adayı çok zorlu bir düşünsel süreçten geçer çünkü burada hamileliği sonlandırmakla ilgili bir seçim söz konusudur. Suçluluk duygusu, derin bir hayal kırıklığı, duruma karşı isyan, üzüntü, kayıp, yas, öfke, endişe ve çaresizlik en sık yaşanan duygulardandır. Bu ve bunun gibi süreçler yaşayan ebeveyn adayları daha sonraki hamileliklerde de benzer sıkıntıları yaşamaktan dolayı endişe duyabiliyorlar. Hatta bazen bu kaygı ile daha sonra sahip oldukları bebekleri sağlıklı doğmuş dahi olsa çok uzun süre bundan emin olamayıp doktor doktor gezip çeşitli testler yaptırabiliyorlar.
Gebelik kayıpları sonrası nasıl toparlanılır?
Bu süreci sağlıklı atlatmak için düşük yaşamanın bir kayıp ve yas deneyimi olduğunu fark etmek, durumu küçümsememek ve üzerini kapamaya çalışmamak gerekir. Aynı şey bunu yaşayan kadının çevresi için de geçerlidir. Yas süreçlerinde genelde; önce şok, sonra inkâr, ardından durumun gerçekliğiyle yüzleşildiğinde yoğun bir öfke ve içsel pazarlık, daha sonra depresyon ve en son da durumu kabullenme ve hayatını yeniden düzenleme yaşanır. Kişinin kendisine bu süreçlerin her birini yaşaması için izin vermesi ve böylece de yasını tamamlaması önemlidir. Aksi takdirde tutulmayan yas kişinin hayat kalitesini çok düşürür, depresyon, kronik stres ve kaygı düzeyini arttırır ve bir şekilde kişinin hayatının ilerleyen yıllarında farklı deneyimlerde yeniden ortaya çıkabilir.
Yas ve iyileşme sürecinde kişinin aile ve sosyal desteği, özellikle de eşinin desteği çok önemlidir. Kaldı ki aynı yas, kayıp ve üzüntü eş için de geçerlidir. Konu hakkında özgürce konuşabilmek, duygularını anlamak, birbiriyle paylaşmak ve diğerleri tarafından anlaşılması da sürecin sağlıklı atlatılmasında önemli bir rol oynar. Böylece bu büyük stres ve kayıp travmasının ilişkiyi erozyona uğratmak yerine tam tersi daha da güçlendirmesi sağlanabilir.
Eğer tüm bunlara rağmen düşük yaşayan kadın bunu atlatamıyorsa mutlaka profesyonel destek almasını öneririm. Aksi takdirde tutulmamış yas, depresyon, endişe ve stres bir şekilde gelecekteki çocuklarına da aktarılabilir.
Sonraki gebelikler için neler yapılması gerekiyor?
Düşük yaşayan bir kadının tekrar hamile kalmaya karar vermeden önce kaybettiği bebeği ile ilgili duygularıyla yüzleşmiş ve yasını tamamlamış olması önemlidir. Böylece yeni bebeğe duygusal dünyasında yer açmış olur ve daha rahat, sakin ve huzurlu bir hamilelik geçirir. Aksi takdirde yeniden düşük yapma korkusu yaşayabilir ve bu korku ve endişelerini karnında gelişmekte olan bebeğine (ve hatta doğacak çocuklarına) geçirebilir. Artık çok net biliyoruz ki hamilelik sırasında annenin endişesi, stresi, korkuları salgıladığı hormonlarla birlikte bebeğini etkileyebiliyor.
Ayrıca, eğer düşük nedeniyle karı-koca ilişkisi yara almışsa, gerginlik tolere edilememişse ve çift öfkesini ve bastırılmış duygularını birbirine yansıtıyorsa çift terapisi alınmasını öneririm. Araştırmalar gösteriyor ki karı-koca arasındaki ilişki ne kadar sağlıklı ve mutlu ise hem hamilelik süreci, hem de bebekler doğduktan sonra gelişimleri o kadar sağlıklı oluyor.
Aile bireylerinin bebeğini kaybeden anneye karşı nasıl davranması gerekiyor?
Aile bireylerinin yapabileceği en önemli şey bebeğini kaybeden anneye destek olmalarıdır. Bunu yaparken onun duygularını dinlemek, kendisini ifade etmelerine imkan vermek, ‘güçlü olmalısın!, yeniden bebeğin olur takma’ diyerek hemen iyileşme konusunda baskı yapmamak gerekmektedir. Eğer gebelik bir operasyonla sonlanıyorsa mutlaka onun yanında olmak, üzüntüsünü dinlemek önemlidir.
Şirin Hacıömeroğlu ATÇEKEN
Uzm. Psk- Çift ve Aile Terapisti // Salt Psikoloji Kurucu Ortağı